23 Aralık 2015 Çarşamba

Wild Tales / The Secret in Their Eyes

Wild Tales
 Hollywood'un içi boş, gösteriş meraklısı hikayelerinden fenalık geçireceğim. Geçen sene kimsenin yerlere göklere sığdıramadığı Birdman, Whiplash gibi filmler benim için ilerde hiçbir sahnesi hatırlanmayan görüntüler klasörüne doğru yollandı. Resmen 2 saati izlerken hiçbir duygu hissedemiyorum.
Yine geçen senenin Oscar yarışında olan bir Arjantin/İspanyol ortak yapımını ise daha ancak izledim ve BA YIL DIM. O kadar doyurdu ki film açlığımı bitince üzüldüm. Gözlerim doldu gerçekten.

Yönetmenliğini Damian Szifron'un yaptığı film enteresan bir kurgu kullanıyor. 6 tane kısa hikayeyi bir arada izliyoruz. Hikayelerin içinde barındırdığı ortak duygu hariç birbiriyle bir bağlantısı yok. O duygu da intikam ve öfke.
Hikayeleri şimdi filmdeki gibi değil de kendi favorime göre sıralayacağım.

  1.  kesinlikle ve kesinlikle filmdeki son hikaye olan düğün favorim.

http://www.nziff.co.nz/assets/resized/sm/upload/ag/ui/5c/in/WildTales000077-0-800-0-450-crop.jpg?k=a006801d4d
      2. Açılış sahnesi uçak/Pasternak
http://www.nziff.co.nz/assets/resized/sm/upload/ag/ui/5c/in/WildTales000077-0-800-0-450-crop.jpg?k=a006801d4d
        3. "The Strongest" Yol hikayesi kesinlikle çok başarılıydı. Vallahi hop oturdum hop kalktım izlerken. İnsan kime hak vereceğini şaşırıyor.
http://cdn62.geekinsider.com/wp-content/uploads/2015/09/wild-tales2.jpg
       4. Ricardo Darin'li Little Bomb resmen Türklerin de duygularına tercüman olmuştur. Arkandayız Ricardo reyiz.
http://cdn62.geekinsider.com/wp-content/uploads/2015/09/wild-tales2.jpg
         5. The rats. Diğerlerine göre daha zayıf ama sayko bir hatunu barındırıyor.
http://vividlife.me/ultimate/wp-content/uploads/2015/03/Wild-Tales-2.jpg
          6. Veeee son favorim de "The Proposal". Bu partta geçen hikaye de yine biz Türklere çok tanıdık gelecek. Zaten filmleri izlerken ve duyguları hissederken anlıyorsunuz ki Arjantin'le çok ortak özelliğimiz var ama ne yazık ki bizden böyle akıcı, sürükleyici ve sinemasal kalitesi de yüksek filmler çıkmıyor.
http://2.bp.blogspot.com/-_GJxXioKXr8/VYv4Tbzt6RI/AAAAAAAAFNE/fEHahYSoULw/s1600/Wild%2BTales%2B5.jpg

veeeee filmin en güzel şarkılarından. Filmdeki sahnesiz dinlenince nasıl bir etki yapıyor bilmiyorum ama filmden sonra  benim günlerce kulağımdan silinmedi. Umarım bu link hiç ölmez: Bobby Womack // Fly me to the moon



Tabi ben bunu izleyince gerizekalı olduğumdan The Secret in Their Eyes filmini de yeni keşfetmiş oldum. Ama üzülmüyorum çünkü yeni izledim her şeyi daha net hatırlıyorum. (züğürt teselisi)



The Secret in Their Eyes
I love Ricardo Darin diye fan page mi açsam napsam. Yine inanılmaz bir kurgu, evlere şenlik görüntü sahne çekim. En meşhur sahnesi de tek plan çekilen stadyum sahnesi.



izleyin

edit: Hollywood bu hikayeyi de mahvetmek için harekete geçip Julia Roberts ve Nichole Kidman'lı versiyonunu çekti bu sene. püüü bir filme de el atmayın.

17 Aralık 2015 Perşembe

there's a starman waiting in the sky

The Martian
 Kitabı daha güzel tabi. Eğer kitabı okumadan filmi izleseydim anlamayacağım şeyler olacaktı ve bir çok güzelliği kaçıracaktım. Matt Damon ne giyse yakışır benim gözümde o yüzden ona yorum yapamayacağım. Filmi 3 boyutlu yapmışlar ama dünya gereksiziydi. Gerçekten 3 boyut olayını inanılmaz bir noktaya taşıyana kadar bizi buna maruz bırakmasınlar.
Me and Earl and The Dying Girl
 The Perks of Being a Wallflower gillerden olan inanılmaz boş bir film.
citizenfour
Bu belgesel gerçek bir hikaye üzerinden gerçek zamanlı olayları kaydettiği için çok önemliydi. oscar'ı da kucaklamıştı hatırlarsanız (gerçi who gives a shit ) Edward Snowden isimli arkadaşımız Amerikan gizli servisi için çalışmalar yaparken yetti be bütün Amerika'yı dinliyoruz bu günaha daha fazla dayanamayacağım diyip Hong Kong'a çekip gidiyor, buradan da belgeseli çeken Laura Poitras'a ve gazeteci Glenn Greenwald'a ulaşıyor. Mutlaka izlenip üzerine düşünmeli. Ben bir ara internet security, social media, privacy konularıyla kafayı bozup bunlar üzerine uzun uzun makaleler okumuştum. Onun üstüne iyi gitti.

25 Temmuz 2015 Cumartesi

Take it out on me



Canımın sıkkın olduğu pek aşikar şu günlerde güzel şeyler de olmuyor değil. Mesela bu harika Mumford & Sons albümü Wilder Mind (2015) gibi. Her ne kadar çeşitli müzik kanalları tarafından yerden yere vurulup, "National çakması birbirinin aynı lanet olası banjosuz albüm" olarak adlandırılsa da (hey bidakka şarkılar başından beri birbirini andırıyordu yalnız bunu 3. albümde anladığınız için sizi ayakta alkışlıyoruz) ben banjosuz Mumford & Sons'ı sevdim. Amerika'ya Adele'den sonra ithal edilen en başarılı isim ünvanını alan grup tabi ki stadyumları doldururken onlara mıyır mıyır şarkılar yapmayacaktı. Indie'den buraya hepimiz getirdik. Hangi grup inanılmaz başarılı herkesçe beğenilen bir albüm yaptıktan sonra (Babel bkz: Grammy) onu unutturacak bir albüm yaptı ki. Bundan sonra her şarkı ilk iki albümle karşılaştırılacak. Şarkı sözlerinin sığlığı ile ilgili yoruma bir şey diyemedim ama. Hani 2015 'e geldik Mumford'cım ya Justın Timberlake bile "oh babe" safasını geçti.

21 Haziran 2015 Pazar

Update

about time

Avengers: age of ultron

birdman
 şişirilmiş bir film.
bread and tulips

still alice
 acındırmadan ağlatmadan bir hastalık işlenmiş. başarılı.
whiplash
şişirilmiş bir film daha. yıllar sonra kimse hatırlamaz.

2 Ocak 2015 Cuma

Son Mahsuller

Begin Again
 Berbat seneler art arda sıralanıyordu . senenin ilk postu da geçen seneki tembelliğime ithafen gelsin.

***
Begin Again çok tatlı ve zamanı unutturacak filmlerden. Müzikleri de epey güzeldi. Adam Levine detected. Keira Knightley biraz sizi usandırabilir ama Mark abimizin hatrına katlanın dostlar. New York temalı feel good stayla.
Chef 
 Bir başka feel good movie'mize daha hoşgeldiniz. Yine güzel müzikler...Soundtrackte güzel bir Gary Clark Jr. bulunmakta.
gone girl
 Ben Affleck bana neden mahsun kırmızıgül'ü hatırlatıyordu. 2 buçuk saat olduğu için yok almayayım dediğim ama baskılara dayanamadığım filmin ilk yarısı gayet saate bakmadan geçti fakat ikinci yarıda yine bir takım saçmalamacalar mecvuttu. Olsun fena değil değişik olmuş beğendim ben.İçimdeki saykoya hitap etti.
interstellar
 Niye bukadar olay çıkarttığını anlamadığım filmler grubundan (after Avatar). Film işte yani benzerini Gravity'de de gördük. Sadece hikaye biraz daha derinleştirilmiş. Uzayda hapsolma, karanlıkta yüzleşme duygularını bendenize öyle bir aktardı ki sinema salonundan koşarak çıkacaktım. Panik atak garantili. Yine hiç katlanamadığım yardımcı kadın oyuncu familyasından anne hathaway filmimizi şenlendiriyor. Matthew abimiz uzayda süzülürken George Clooney amca bir gözüküp selam etse hoş olabilirdi.
pirate radio / the boat that rocked
 Bir başka güzel müziklerle feel good movie time. RIP Philip seymour Hoffman
the fault in our stars
Ağla ağla helak olduk yeminle. Amsterdam sahneleri olmasa benden okey alamazdı. Tam çağan ırmaksın John Green. My sister's keeper da böyleydi. hiç feel good değil depresyondaysanız katiyetle uzak durun.