3 Ağustos 2014 Pazar

Siddhartha - A tribute to a band

hiç niyetim olmamasına rağmen bu yazıyı, bir gece ansızın twitter'da gördüğüm bir şarkının beklenmedik hatırlatması sebebiyle facebook sayfalarına baktığım siddhartha'dan aldığım ikinci ölüm haberi üzerine yazıyorum.


Siddhartha grubunun klavyelerini çalan Orkun Öker ne yazık ki hayatını kaybetmiş. Bu gruptan alınan ikinci vefat haberi. Daha önce grubun bel kemiği Özgür Kurcan geride bir çok sevenini bırakarak hayata gözlerini yummuştu.

Aslında buraya Siddhartha olarak bir post girmemin hiç bir manası yok. Eskiden çok fazla blog okuyucusu vardı ama şimdi bu blogu sadece ben ve bir kaç stalker arkadaşım okuyor olsa gerek. Yine de yazmak istiyorum belki, bir küçük ihtimal de olsa birisinin hayatını değiştirecek bir müzik saklıdır.

ortaokul sonunda gitar derslerini almaya başladığımda gitar hocam bir kaset getirmişti al dinle sen bunu seversin diyerek. Hiç duymadığım bir grup ve hiç de alışık olmadığım bir müzik tarzı beni kasetçalarda bekliyordu. Grupla ilgili beni heyecanlandıran tek şey albümün içeriğinde kerem özyeğen'in de olmasıydı ( zamanın azılı bir mor ve ötesi fanından bahsediyoruz tam dünya yalan söylüyor zamanları grup almış başını gitmiş vs.) O yüzden belki de grubu duymuş da olabilirim aslında mor ve ötesi stalklamalarımdan. Her neyse ben o kasedi kasetçalara koyduğum andan beri Siddhartha'nın yeri bende bir başkadır. Sonrasında da pscyhedelic rock dediğimiz uzun gitar sololu yavaş akan gruplarla samimiyetim pek olmadı ama Siddhartha hep vardı, oradaydı.


Türkiye'den bu kadar batılı bu kadar başka bir müzik duymak beni o yaşta çok etkilemişti. Kasedi hiç içimden gelmeyerek hocama teslim ettim. Bir şey olur korkusuyla kopyasını bile alamadım hani yanlışlıkla boş kasedi onun üstüne sararım falan diye, çünkü hocam tembihlemişti çok değerlidir dikkat et diyerek. Daha sonrasında internetten kayıtlara ulaştım ve bu postu yazarken de 1998'de çıkan tek albümleri A trip to Innerself'i dinliyorum.

Grubun diğer demirbaşları Ulaş Akın ve Ege Madra ama bunların dışında grup bir çok isimle çalışmış. hatta albümün vokallerinde nil karaibrahimgil'in olduğunu bile hatırlıyorum.

Tek albüm bir çok konser görmüş Siddhartha ama bu grubun devamını getirememiş ve Siddhartha elemanları kendi müzik yaşantılarıyla yollarına devam etmişler bize de böyle muhteşem böyle standartlar üstü bir albüm bırakmışlar.

Ben de o zaman bu zaman aklıma esince, canım isteyince, bir şey hatırlatınca ya da benim için özel olduğunu düşündüğüm birisine anlatasım gelirse, açar ve uzun uzun bu harika şarkıları dinlerim.



never heal myself



size güzel müzikler önerebilen insanlarla ilişki kurun.

arrugas

how to train your dragon 2

17 Temmuz 2014 Perşembe

boring is the kingdom of my world

mezun
naber blog,
sırf canım sıkıldığı için blog yazıyorum şu anda bilesin.

hayatımın dönüm noktalarından birindeyim yine. 5 senelik Boğaziçi defterine nokta koydum. Anlı şanlı bir haftayla bizi sepetlediler ve öğrencilik hayatımı bitirdiler. iki gün üst üste kep giydim en sonunda pazar günü de Çırağan'da unutulmaz bir geceyle bütün Boğaziçi mensupları ya da mensup olmayanları kurtlarını döktü, deşarj oldu, bütün senelerin stresini attı. Çok acayipti. Her şey o kadar hızlı oldu ki bir bok anlamadım. Yurdu boşalttım son ödevimi teslim ettim son sınava girdim son sunumu yaptım sonra elimde diplomamla kaldım. Hiç hazır değilim lan ben. Hala öğrenci olmam lazım. Çalışma hayatı bana göre değil. Bunu yaşarken de bol bol dile getireceğim.


Şu 4 senede neler yaşadığımı bir sen bilirsin blog. inanılmaz saçma insanlar, inanılmaz mükemmel insanlar, the dummiest people, the perfect couples, the stupid friends, berbat geceler, çok mutlu sabahlar, hiç ummadığın dakikalar, romantik manzara geceleri, bok gibi ağlamalı çimler, güzel müzik, güzel müziğin getirisi güzel insanlar bazen de hiç güzel olmayan insanlar, halden hiç anlamayan okul insanları, sınavlar, paperlar, petekler, simitçi, börekçi,poğaçacı, bebek, yurt, uçaksavar, kuzey, güney, sürveyanlık, banklar, içmeceler, içememeceler, iç sıkıntıları, kahkahalar, uyarılar, cezalar, inatlar, kavgalar, kin kelimesiyle beni tanıştıran dostluklar, taşodalar, boğaz, iyi ki var dedirtenler, çok cahilsin keşke ölse dedirtenler, hiç bitmeyen yemek seansları, hiç bitmeyen tatlı seansları, kütüphane, periodicals, yurtdışı, gözünü gönlünü açan insanlar, kalbini küstüren insanlar, hayatına müdahale eden insanlar, buna rağmen hala akıllanamayan ben, bazen nasıl geçtiğini bilemediğim bazen de 3. sınıfta olanların sanki hazırlıkta olduğunu hissettiren bir Boğaziçi. Nolursa olsun canım Boğaziçi. İyi ki geldim dediğim yer. gözünün yaşına bakmasa da, her ne kadar züppelikle ve kendi cam fanusuyla suçlansa da ( evet kesinlikle katılıyorum) çok şey öğrettiği kesin.Belki daha iyi değerlendirebilirdim, belki bazı kısımlarını silebilirdim, eklemeler yapabilirdim ama elimden bu kadar geldi dostum.

yalnız şu an feci sıkılmaktayım. en sıkıcı yaz tatilim olabilir. elimde bir sürü fırsat olmasına rağmen ne film izleyebiliyorum en doğru düzgün kitap okuyorum. basiretim bağlandı tıkandım. Keşke okul bitince bizi başka bir şehre, ülkeye tatile çalışmaya bir şeye gönderseler de kendimize gelsek.


Beni yine bir nebze ayakta tutan ise güzel müziğin ve orada bir yerlerde hala o müziği paylaştığım insanların olduğunu bilmek.

bakınız canım Midlake @ küçükçiftlikpark


ya da şöyle güzellikler var

the away days // Paris


umarım iyi kararlar almışımdır. bazen ne yaptığımı bilmediğimi düşünüyorum çünkü. hadi bakalım.

27 Mayıs 2014 Salı

Kış Uykusu


Bu tarihi olayı bloguma eklemezsem olmaz. Tam 32 yıl sonra Nuri Bilge Ceylan Avrupa'nın en prestijli sinema ödüllerinden Altın Palmiye'yi Kış Uykusu filmiyle kucakladı. Ne gurur!

10 Mayıs 2014 Cumartesi

Son Taşoda 2014

bümk'ün fotolardan çarptım
Geldik öğrenci hayatımın son taşodasına. İlk sene heyecandan koşarak gitmiş, bloga da hemen yazmıştım. O sıralar delicesine yazıyordum zaten. İşte burda. Hatta ertesi sene de aynı heyecanı korumuş onu da yazmıştım. Bu da link. Fotoğrafa bakınca Vera'nın sahnesine atlayan erasmuslu kafaları uçmuş gençleri hatırladım. Sonra bir soğuk oldu üşümeler üşenmelerle birlikte geldi, bloga da yazmayınca valla diğer taşodalarda noldu unuttum gitti. Fakat bu sene mezuniyetin paket olarak getirdiği duygusallaşmanın etkisiyle hem 3 gün taşodaya gittim hem de yazmaya karar verdim.

Bir kere hava misti arkadaş! böyle sıcak ve güzel taşodayı en son 2010'dakinde yaşadık diye hatırlıyorum. Açıkçası çıkan gruplar da hiç umrumda değildi. Çimlerde arkadaşlarımla uzanmış elime biramı almış etrafa bakınırken fark ettim ki Boğaziçi Güney Kampüsün havası hiçbir yerde yoktu dostlar. Tatlı tatlı (arada acı acı) gelen müzik, çeşit çeşit insanlar, kahkahalar, temiz hava derken bir an için "post graduation aka amanın ben napıcam" stresinden uzaklaşmış ve hüzün dolmuştum. mini minnak geldiğim okuldan 23 yaşımı bitirerek ayrılmak bana koydu.

 Ama neyse ki bu süreç çabucak geçti ve ben bi baktım meydanda kırk'iki ile dans ediyordum. Bu çocuklar geçen sene de bizi delicesine dans ettirmişti. Enerjileri, sahneleri çok güzel ve tam açık havalık. Ledbetter da yine popomuzu ıslak çimlerden kaldırıp koşarak dans ettirdi. Bu sene ne Vera ne Jukebox ne yora vardı. Çıkan grupların çoğu hakkında en ufak bir fikrim yoktu biri hariç:

Yok Öyle Kararlı Şeyler
Yok Öyle Kararlı Şeyler
Bu arkadaşları internette çeşitli mecralarda duydum, gördüm, okudum ama gelgelelim açıp dinlemeye üşendim. Yüzyüzeyken Konuşuruz kafalarında denince dedim heh o zaman severim ben bunları. Taşoda programında açıklanınca da ayağıma gelmişler dinlemeden olmaz dedim. Bümk yine yanlış saat vererek bir geleneği tamamladı tabi. 20:30'da başlayacak konseri 21:30 diye internette güncelledi ama konser 21:00da başladı. (gider ayak bile çemkirdim ama ilk taşodanın akşam 5te başladığını düşünürsek baya ilerleme kaydetmişler lan yazık). Gelmeden albümden bi kaç şarkıya kulak aşinalığı yarattım ve bir arkadaşıma da mesaj attım yok öyle kararlı şeyler taşodaya geliyormuş diye. Aldığım cevap: kararlı derken? anlamadım?

Boşver dedim tuttum kolundan götürdüm dostlar konsere. Çok şükür ki beni hayal kırıklığına uğratmadılar . İçinde harun tekin olmadığı iddia edilen 34, nefret söylemi, keyif düğünü gibi tatlı tatlı şarkılarını çaldılar. Kayıtlarını adamakıllı dinlemeden grubu sahnede canlı canlı görmek bana daha iyi geldi ve albümü iki gündür baştan sona bi kaç defa dinledim. Türkçe alternatif müzikten ümidimizi kestiğimiz şu sıralar nasıl iyi geldi. Önüne değil keyfine bak, denizi bırak dalgana bak https://play.spotify.com/album/3TZc7HPHlyv6rJ0

23 Nisan 2014 Çarşamba

coming to the end

dallas buyers club

the grand budapest hotel

her

nebraska

princess mononoke

rushmore

thor: the dark world

the wolf of wall street
bu bloga başladığımda henüz liseyi bitirmiş ve hiç alışık olmadığım bir hayata başlamıştım. 5 senelik üniversite hayatım boyunca zaman zaman burayı aktif etmeye bir şekilde kullanmaya çalıştım. garip... o zamanlardaki benle şimdiki ben arasında dağlar kadar fark var. zaman zaman eski postlarımı açtığımda epeyce eğleniyorum. şimdilerde blog anlayışı da kalmadı kimse uzun uzun bir şeyler yazmıyor ya da o kadar uzun yazıyor ki kimse okumaya tahammül edemeiyor. Acaba hazır mezuniyetim de yaklaşmışken burayı tadında bıraksam mı ?

10 Ocak 2014 Cuma

blog yazmadığım için lanetlenebilirim

Trust 1990


 2014'e girdik ben yeni post giriyorum. Bu blogu ne yapsam bilemedim atsam atamadım satsam satamadım takılıyoruz.
Anna Karenina

before midnight

blue jasmine

despicable me 2

fargo

frances ha

gravity

the hitchhiker's guide to the galaxy

the hunger games: catching fire

the cherry orchard

the royal tenenbaums

watchmen

we need to talk about kevin