31 Ağustos 2010 Salı

hala programım hazır değil o derece acıncak durumdayım

before sunrise
ikincisini önce izleme gibi bir mallığım vardı. sunrise daha güzel geldi bana. çok tatlı bu ikili çok yakışıyorlar birbirlerine.

the big lebowski
kick ass

sonunda izledim. çizgi romanından haberdar  olmadığım için ilk başta bu ne be bu çocuğun başarısızlıklarını mı izlicez sürekli derken big daddy ve hit girl'ün maceraya katılmasıyla film heyecanlandı. ben beğendim açıkçası. o küçük kız her hareketiyle çok başarılıydı. adeta bir uma thurman'a dönüştü. (kendisini 500days of summer'da da pek bi sevmiştik) filme nasıl hazırlandığını merak ettim açıkçası. yönetmenin özellikle hızlı & aksiyonlu sahnelerde eğlenceli müzikler kullanması hoşuma gitti. bir ara kryptonite duydum sanki ama soundtracklerde yok.

en sağdakini okuldan bir arkadaşa benzettim ve karakter tüm olayını kaybetti allahtan pek de önemli bir rolü yoktu

işte benimki küçük psikopat hit girl

30 Ağustos 2010 Pazartesi

biri ders programımı hazırlarsa çok sevincem

house gene emmy alamamış. adamı niye görmezlikten geliyorsunuz heyy emmyciler? diziyi izlerken iyi ama?


bu kadını da dizisini de sevmiyorum.


sağdaki abla diğerlerini silip atmış yanlız bir anda:)) mad man'in tanıtımlarını çok beğeniyorum çok da izlemek istediğim bir dizi ama bizde e2 yok o yüzden tanıtım izlemekle kalıyorum. baktım 13er bölümlükmüş bi dahaki yaza falan izleyebilitem var sanki.

28 Ağustos 2010 Cumartesi

twilight aşkımız depreşmiş olabilir

new moon

twilight ile tanışıklığımız aşkımızın alevlenmesi ve aynı şekilde sönüşü bir seneye yayılır. ilk filmi iki kere falan izledim şartlar gereği ama bella ve edward'ı oynayan arkadaşların çeşitli başarısızlıkları bir sonraki filmlere gitme isteğimi kursağımda bırakmıştı. eksik kalmasın dedim ezgi'yi de peşimde sürükleyip hadi new moon izleyelim bari dedik.

bella yavrum sen o ağzını kafanı salladıkça ben geriliyorum cümlelerini tamamlarken çayımı tazeleyip geliyorum hiç mi ilerleme kaydedemedin. hele bi kiss me deyişin vardı ki off ki ne off

edward bizim için ultra yakışıklı güçlü sevgi dolu bir karakterken robert o düşünce baloncuğunu zevkle patlatıyor. çirkinsin işte robert. edward olacak potansiyel yok çocuğum sende. tabak gibi suratınla dakikalarımızı harcadın.

jacob sen ne olmuşsun yaa sen nasıl bir taş oldun hangi ara? kitabı okurken jacob'dan nefret etmiştim bella'nın aklını karıştırıyor diye ama filmi izleyince ezgiyle birden jacob'cı olduk. bella çocuğa yanaştı yanaştı kullandı attı bi kenara püüü...

alice yine on numerosun. ayrıca alice'in geleceği görüşünde edward'la bella'nın ormanda koşuşu yarılmamıza sebep oldu.

rosalie sanki daha bir değişik geldi gözümüze ilk filmde çok gözalıcıydı.

kabus gören bella istemiyoruz ayrıca. mümkünse bir daha kabus görmesin çok garip davranışlar sergiliyor.

bi ara eclipse'i de aradan çıkarırız artık...

edit dütüt: aaaa o en son  "marry me" diyen aşık edward'a, bella'nın ifadesiz suratla "hoh" diye nefes vererek cevap vermesinden bahsetmeyi unutmuşum tühh

27 Ağustos 2010 Cuma

lanet olası matthew fox emmy alırsa delireceğim


artık hugh laurie'de emmy alsın yeaaa.  lost jack'le aynı kategoride olmasını hakaret olarak bile sayabilirim. sen git adayı kurtar jack hadi bakalım hadi. lost'u bi de en iyi diziye aday göstermişler.o ödül de dexter'ın olmalı. lost ölsün artık çık hayatımızdan lost bit git. 12 dakikalık videolarını istemiyorum.

beyaz güvercinler beni mahvettiniz



bu video beni kitledi. iki gündür beşincisi neee diye geziyorum ve kafamın içinde o müzik dönüyor, dönüyor ve dönüyor. çık git kafamdan lütfen!

gattaca

arkadaş:ne izliceksin?
ben: gattaca.
arkadaş: o ne be?

bu tepkiyi 3 kere alınca artık garipsemeye başladım ne var bu filmde diye. ethan hawke çok tatlısın biliyorsun. uma sanki hiç yemek yemeden hayatını sürdürüyor gibisin ve hiç değişmedin 34 beden bile olamazsın. jerk'ün de dediği gibi bizim hiç göremeyeceğimiz bir gelecek.

it happened one night
çook cute bir film. çok tatlı bir aşk hikayesi. türk filmi adeta ama işleniş hiç sıkıcı değil. özellikle otobüste şarkı söylenen sahne ve otostop çektikleri bölüme bayıldım. bir de o kalemle çekilmiş yay kaş neydi öyle ahaha

24 Ağustos 2010 Salı

"bizim ev" olsa da izlesek yahu


sen günlerce dizi izle, filmlerini bir köşeye fırlat ondan sonra işte böyle olursun. şimdi elim ayağıma dolanmış halde ne izlesem diye paniğe kapılıp duruyorum. ama house için pişman mıyım asla.

cindrella man

bu filmi izledim bitti sanki tüm o dayakları ben yedim, tüm o acıları ben yaşadım. o son boks sahnesinde öldüm öldüm dirildim yemin ediyorum. adamın evlilik hayatı çok acayipti. elektrikleri kesiliyor çocuklar aç hasta ama karısıyla hiç kavga etmediler bir bağırıp çağırmadılar. renée zellweger inanılmaz kötü ve donuk.

this is spinal tap


komik bir film daha. filmi belgesel formatında çekmişler. kariyeri düşüşe geçmiş bir rock grubunun son çarpınışları...84 yapımı. en çok güldüğüm sahnelerden biri basçının lead gitaristin ve solistin sırayla koza gibi bir şeyden çıkmaları gerekiyor konserde. solist çıkıyor gitarist çıkıyor ama basçı çıkamıyor bütün şarkı boyunca elemanın biri onu ordan çıkarmak için çırpınıyor.

işte 'o an'


bir de sürekli ölen baterist laneti var grubun. kimi başkasının kusmuğunda ölür, kimi sahnede patlar... almost famous'ı hatırlatır bu film size ve onu da izlemek isteyebilirsiniz.


the conversation
bir copolla filmi. kahramanımız başkaları için insanların hayatlarına girer, telefonlarını konuşmalarını dinler bu işten para kazanır ve artık bir uzman olmuştur. aklımıza hemen ne geliyor tabiki "the lives of others". bu film ona göre daha yavaş akıyor. son 15-20 dk her şeyin açığa çıkması ve filmin hız kazanmasıydı. yazık adam evim dinleniyor diye bütün evi söktü tahta bırakmadı ne hale getirdi sonunda. 


dark city
blade runner'la aynı dönemde izlediğim için birazcık benzerlik kurdum. mesela hiç doğmayan güneş işte insan olmayan canlılar insanlarla bu canlıların çatışması... dark city konusuna gelirsek soyları tükenmekte olan bir tür yokolup gitmemek için insanları kullanarak onların hatıralarını birbiriyle değiştirip farklı insanlar haline getirip aklımızı, nasıl varolduğumuzu anlamaya çalışıyorlar. ama john murdoch gibi bir engel çıkınca işler sarpa sarıyor çünkü o sıradan insanlardan farklı...


magnolia
yaklaşık bu 3 saatlik filmi yine julianne moore için izledim. bu kadının havası tavırları huyu suyu bir değişik. ama iyiki izlemişim diyorum şimdi. çok farklı bir filmdi. karakterlerin işlenişi güzeldi. quiz kid donnie'nin bar sahnesinde yaşlı adamla konuşmaları ve my name is donnie smith and i have lots of love to give deyişi... tom cruise sevmem normalde ama rolünü benimsemiş ve rol ona çok yakışmıştı.


the sting


paul newman kalp kalp kalp. şaşırtıcı sonların başlangıcı mı acaba bu film? filmin müziğini zaten biliyordum ama filme ait olduğundan bir haberdim. yine paul newman diyorum resmen sana kilitlendim adamım!

20 Ağustos 2010 Cuma

justin bieber bence türk

ericsson t 10. bu benim hayatımda gördüğüm ilk cep telefonu. hiç unutmam o küçücük ekranından nasıl mesaj çekerdim. şu an nasıl çaldığını hatırlamıyorum ama emnim o iğrenç müziği çalmayı kessin diye hemen açıyorumdur. bakmayın böyle küçük durduğuna kumanda kadar bir şey.

***

şu son zamanlarda amcalarda salgın gösteren cep telefonu ekranını göbeğe silme modası nedir ya!

***
vantilatör kayışı, krank mili yok motora ilk hareketi veren parça, kaburgası kırıksa nasıl oturtulur, sürekli yanan sarı ışık, kırmızı ışık beynim sulandı yeteeeer

***

sinem kobalın oyunculuğunu geçen remember me izlerken robert pattinson'la cuk oturttum. bella sinem kobal olsun sinemaya ilk ben giderim o filmi izlemeye.

19 Ağustos 2010 Perşembe

Day and Knight

bu filmin afişlerini ne zaman görsem gülme krizi tutuyor beni. sanki biri paintte yapmış gibi değil mi ?



 

ama en güzeli bu bence.


assaoıdhjsaoıdjoas önizleme yaptım dayanamıyorum efsane!

18 Ağustos 2010 Çarşamba

The man who told everything


remember me... edward filmi. o son çok ıkınma belirtileri içeriyordu söyliyim de.

waking life... bir arkadaş tavsiyesiyle izlediğim ve de kesinlikle dolu kafayla izlenmemesi gereken film. sürekli bilgi akışı oluyor film boyunca vee güzel.


fahrenheit 451... kitaptan sonra izlemek farz oldu. ahh o eskiler ahh o güzel günler... çok değiştirmişler ama olayları kitaptan bağımsız bile denebilir.



donnie darko... yani pek bir şey anlayabildiğimi söyleyemem daha doğrusu her boşluğumu doldurduğumu. tekrar izlenmeli demişler de ben böyle bir filmi ikinci kere izleyince pek zevk almıyorum. yani hiç izlemeyim ama bana sonunu söyleyin gene izlerim ama tekrar izlemek beni basıyor. ya biri benim sorularıma cevap vericek ya da ben bu filmle boğuşmaya devam edeceğim. müzikler harikaydı.


blade runner... zamanına göre şahane... harrison ford insan mı değil mi? cobb rüyada mı değil mi? bence son anda kurtarılması insan olmadığını gösteriyor ama insan olduğundan da şüpheleniyorum. aman ya oyuncusu yönetmeniyle anlaşamıyor bana laf söylemek düşmez di mi ama di mi ama

14 Ağustos 2010 Cumartesi

its a tie = o bir kravat


ivet billy elliot'la yazımıza başlıyoruz. bale yapmak isteyen bu genç çocuğumuzun kraliyet bale okuluna girmesine kadarki süreci görüyoruz mutlu oluyoruz. o gay arkadaşı çok tatlıydı. yönetmen stephen daldry'ın diğer işleri the hours ve the reader olmuş. güzel film 7.5 verdim.


kubrick'in izlediğim 4. filmi full metal jacket. hurt locker faciasından sonra bünyeye pek iyi gelmekte. halt yesin hurt locker. this is my rifle, this is my gun, this is for fighting, this is for fun. kubrick! sana puanım 9 kanka!?


 pek güzel film. paris aşk şehriyse bu film çekilir demişler yönetmenleri toplamışlar. coen brothers ın metrodaki yabancı adam filmini, pandomimcileri,  oscar wilde'ın mezarını ziyaret eden çifti bir de kör çocukla kız arkadaşının ilişkisini pek beğendim. en son hikaye de çok dokunaklıydı. paris güzel şehir gerçekten ayrı bir ruhu var bu filmin de o yüzden ayrı bir ruhu var. sonrasında bir new yorke i love you falan olmuş da boş işler bunlar sıkıysa istanbul i love you çeksinler.7.8


heh gelelim günün filmine. sylvester stallone sıkılmış toplamış arkadaşlarını (jason statham jet li vs) eski aksiyonlara geri dönüş yapmış. arada bir bruce willis ve arnold soyadınıcopypasteyaptığımschwarzenegger el sallıyor. muhteşem kurgu yok görsel muhteşemlik yok zaten onu arayan da yok. gittik 3 senelik aksiyon kan limitimizi fulledik ve döndük. jason statham'ı guy ritchie'nin sonunda herkesin öldüğü filmlerinden biliyorum sonra bir 'taşıyıcı' maceram var aslında adamda pek olay yok ama kendini izletiyor.senaryoya bol bol nükteli konuşmalar eklemişler çevirideki saçmalıkları anlayamadık o ayrı. izleyin nostalji yapın mutlu olun. 7 verdik sana da eskilerin hatrına


not: sinema çıkışı kafanızda hala silah sesleri duyabilirsiniz. başınız ağrıyorsa hele kesin erteleyin. strese birebir.

11 Ağustos 2010 Çarşamba

evlilikten soğutabilen filmler kuşağı

Revolutionary Road

uzun zamandır bir filmden sonra oturup uzun uzun düşünmemiştim. çok gerçek bir hikaye ve çok gerçek bir oyunculuk. bu hafta içinde izlediğim 3. leonardo dicaprio filmi olması sebebiyle de artık kendisinden bir bıkkınlık efendime söyliyim bir gına gelme durumları olduğu da çok bariz. kate winslet sana hastayım. o kavga sahnesi beni bitirdi. resmen dram etkilenmemek mümkün değil. bir de o fondaki müzik çok etkileyiciydi.

***

contagion isimli bir film olacağını ve içinde marion cotillard, kate winslet, matt damon, gwyneth paltrow  (olmasa da olur)gibi pek güzide insanlar barındırdığını gördüm. böyle eğlenceli kadrolu filmleri beğeniyorum ama içinde marion cotillard varmış zaten gitmek şimdiden farz oldu ama dimi

Chloe

 buna da ne desem bilemedim şimdi. geçen ay bu film için sinemaya gidicektim ama karar verdim toplulukla izlencek bir film değil. ezgi'ye filmde neler olduğunu anlatırken kısaltıp özetleyince aslında filmin komik olduğunu farkettim. julianne moore için izledim ama hatunumuz yaşlanmış. liam neeson karizma diğer hanımkızımıza bir şey söylemek istemiyorum. bazısına muhteşem ay harika gelebilir ama bana pek çirkin geldi. filmde anlamsız bence olmasa da olurmuş.

7 Ağustos 2010 Cumartesi

kavun & karpuz olmasa hayat zor

HOUSE M.D başlasın lağğğğnnn yeterr özledimm.  flashforward bitti bu arada. allahım o ne havada son devam ettirin lan bu diziyi nesini izlemediniz amerikan couch potatoları anlamadım ki.



Inglorious basterds... tarantino. sen ne müthiş bi adamsın bi cevher taşıyorsun hakkaten. bayılıyoring filmlerine ve o seçtiğin müziklere... adam bu işi biliyor yea.



The Hurt Locker... bu film nasıl 6 tane oscar kazandı bana biri anlatabilir mi? 2 saat boyunca izledim izledim ve bu soruyu düşündüm durdum. insan bi olay aksın karakterler bir çakışsın ortaya bir enerji çıksın diye bekleye dursun film bitti. propaganda filmi desem o da tam değil.  ama yani filmleri ödüllendirenlerin film zevkleri konusunda büyük şüphelerim var artık.


yesss bu film güzel. Shutter Island... mekan güzel, oyuncular güzel, sen güzelsin (yok bu başka bi şeydi) olay var düşündürten gelişmeler var aval aval bakmak yok. evet işte bu.


psikopat manyak gerard butler görmek isteyenler için bulunmaz nimet. Law Abiding Citizen... o son olmadı ama... niye öldürdünüz adamı yazık değil mi? kötüler hep ölsün di mi.



The Darjeeling Limited... bu da bir buçuk saatlik bir işkence gibi gelebilir. ama sıcak bezmiş bir yaz gününde yapacak daha iyi bir şeyiniz yoksa neden olmasın? bayık bayık bir hindistan yolculuğu arada güzel komik hadiseler ama amaçsızlık ön planda. müziklere gelirsek orda dururum. the kinks'in varlığından bi haber ben niye yaşıyormuşum ki? ayrıca les champs elysees ooo.

3 Ağustos 2010 Salı

öldürdün beni sezar


babet ayyakabılar çok çirkinsiniz. herkes giyiyor, her yerde satılıyor ben de sanıyorum ki ultra rahat o yüzden millet renk renk alıp bunlara para döküyor. sonra bi gün arkadaşım dedi ki saçmalama ne rahatı bütün babetler ayağa  vuruyor hiç dikkat etmedin mi babet giyenlerin ayaklarında yara bandı vardır hep. dınnk! ondan sonra ben sürekli ayaklara bakar oldum ve gördüm ki doğruymuş lan. bildiğin sargı bezini dolayanı bile gördüm. delirdiniz mi madem canınız acıyor gidin alın bi spor ayakkabı mis gibi giyin kardeşim ohh.

1 Ağustos 2010 Pazar

aslında hepsi rüyaydı

istanbul, bu sıcak ve sen beni mahvettiniz. her gün yapış yapış olmak, her gün banyoya koşmak beni yordu. ama arada güzel şeyler de oluyor tabi. mesela;


inception'a dün tepe nautilus cinebonus'da gittim. hey gözünü sevdiğim kanyon cinebonus her halinle muhteşemsin senden vazgeçemiyorum. nautilusdaki salonları yapanlar size diyorum azıcık daha ön ve arka sıraları mesafeli yapsaydınız da kafa mevzusundan bi uzaklaşsaydık. ayrıca şu reklam olayı bitsin film başlarken ve arada verilen. film başlıyor diyor sonra bi nefes alıyorsun ama o nefesi bi veremiyorsun. garantiyle film başlıyor yok bilmem neyle film başlıyor yeteer.

şimdi film.

Nolan bu filmle gene kendinden bahsettirmeyi başardı. "o son" hedefi tam 12'den vurdu şimdi herkes ne olduğunu konuşuyor abim her gün 128716382 teori okuyup gelip bana anlatıyor. en mantıklısı şu alyans olayı geldi. rüyalı kısımlarda cobb'n alyansı varmış ama diğer sahnelerde yokmuş. valla o kadar dikkatli izlememiştim olabilir belki de onun totemi aslında yüzüktü. ayrıca karlı olan sahne gerçekten sıkıcı değil miydi? kim bizimkiler kim diğerleri ayırt edemedim ordaki olaylar bayık geldi biraz bana. Ellen Page'i beğendim ve aslında filmi de beğenmişim canım. yani ben ki bütün filmler  en fazla bir buçuk saatlik olsun, bütün diziler bir sezonluk olsun diye savunurum 2 buçuk saat (aa reklamları da koyalım ayıp olmasın 3 saat de sen ona) sıkılmadan oturdum paşa paşa izledim.

yine de imdb'de 3. sırada kalmaya devam edeceğini düşünmüyorum.

ve marion cotillard... karşıma çıktın ya çok sevindim