26 Aralık 2010 Pazar

2 Dakikada Yaprak Dökümü



5. izleyişim daha güzel özetlenemezdi...

***

bu hafta iki erken yılbaşı partisine katıldım. Mithat alam film merkezi'ndeki çok çok eğlenceliydi. merkezi çok seviyorum orada çalışanları çok seviyorum. ayrıca merkezin onuncu yılı olduğu için 20dakikalık kısa belgeselimsi bir video hazırlanmıştı onu izledik ve karnımız ağrıyana kadar güldük. çok yaşa merkez!

***



Sevgili Yora,
sizi ne kadar özlediğimi anlatamam... iyi ki varsınız ne de güzel bir grupsunuz. ama konser çok kısa sürdü yetmedi yetemedi...

Sevgili Bronx Pi,
barmenleri konser esnasında sahnenin önünden ellerinde kocaman tekila shot tepsisiyle gezdirip bi yandan bira satmaya çalışmak çok da korkunç değil mi sence? hayır her konserde çemkircek bir şey bulmayayım istiyorum ama olmuyor, olmuyooor. ben orda eğleniyorum zaten hareket alanı dar senin orda gelip bira içer misin demen, yol vermem için beklemen çok çirkin. çok dikkat dağıtıcı. bu uygulamadan hemen vazgeçmeniz gerekiyor. bence mesela..

23 Aralık 2010 Perşembe

Kadir Ayı

 oda arkadaşlarımdan birinin bu ayı kadir ayı ilan etmesi sebebiyle her gün bir kadir inanır filmi izliyoruz, daha doğrusu o izliyor ben de arada maydonoz oluyorum. kim sevmez türk filmini. artık kanallarda türk filmlerini vermiyorlar ya da gidip gidip en sıkıcılarını seçiyorlar hiç izleyesim gelmiyor. işte ben de dedim fırsat bu fırsat. Önce karagözlüm'e takıldım. türkan hollywood'dan çağrılıyor yabancı adamlar geliyor. inanılmaz eğlenceli. ah güzel istanbul'da kadir müjdeyi kötü yollardan kurtardı. bayağ güzel sahneleri vardı.

Dönüş
dönüşü de bugün izledim. türkan sultan yönetmenmiş. kadir bu filmde de alamanyalara gidiyor sonra gelip hiçbir şeyi beğenmiyor. sultan bunu tasla yıkarken o tası duş başlığı gibi hayal ediyor, kandili yakarken kandili avizeymiş gibi görüyor, karısının çarıklarını topuklu ayakkabı gibi hayal ediyor ahaha. oda arkadaşımla ortak kararımızla bu filmde kadiri sevmedik. çok pasifti rolu çook ezikti. zaten sonunda öldü püü hem de alamanyalarda evlenmiş başkasından çocuk yapmış.




neyse efenim bunun dışında hayat aynı ezik modunda devam ediyor. buna bir dur dedik ve dün arkadaşlarımızı izlemek için BÜMK klasik müzik ve caz korolarının konserine gittiiik. geçen sene de katılmıştık ve açıkçası çok bayık ve sıkıcı geçmişti konserler. çok az kişi vardı (hem sahne hem izleyici) şarkılar sanki özensizdi ne bileyim sadece çıktılar söylediler ve gittiler biz de nolduğunu pek anlamamıştık. bu sene yine ön yargılar beni bürümüştü ama arkadaşları izleyeceğiz el mahkum.

önce güzel şeylerden bahsediyorum. bu sene daha özenli daha güzel bir sahne ve şarkılar dizisi izledik. küçük koreografiler eklenmiş, sahne kalabalıktı ve buna bağlı olarak daha güzel sesler duyduk. klasik müzikte iki arkadaşım vardı ve ikisini de izlemek çok büyük bir gurur verdi.

bümk klasik müzik korosu
caz korosu da geçen seneye bin bastı. açılış biraz karışık ve zayıf olsa da kapanışları mökemmeldi. hele bir hatun vardı ki kendisine hayran olduk bittik. o ne ses o ne hakimiyet allahım yearabbim. insanlarda nasıl yetenekler oluyor bööle şaşıp kalabiliyoruz. ayrıca izleyen sayısı inanılmaz kalabalıktı. insanlar basamaklara oturdu, ek sandalyeler getirildi... o derece bir kalabalık görmek tabiki sevindirici sonuçta bu da bir motivasyon.

şimdi geldik fasulyenin yararlarına...

bi kere bilet masasını kapının ağzına koyup bekleyenlerle bilet alanları savaştıran müzik kulübüne ilk sevgilerimi gönderiyorum. kapı açılış saatini tutturamayıp 19 30 ve 20 00 arasında yazı tura atmamıza sebep oldukları için sevgi demetlerimi arttırıyorum. (evet zaten 8 buçuk da falan başladı). o kapı bi açılamadı. insanlar otursun yerine bi yerleşsin sen aksaklık mı yapıyosun prova mı yapıyosun(bu saatte??) ne yapıyosan yap. ama böyle arbedede kendimi kıtlıktaymışız da gıda yardımı almak için sıraya girmişiz gibi hissettim. ve noldu? orada bayağ şık giyinmiş  muhtemelen çocuklarını izlemeye gelmiş ya da okulda hoca olan yetişkinler vardı hepsi sıcaktan fenalık geçirdi. ben bilet almıştım mesela ama o kalabalıkta kimse bana biletimi sormadı. bunun bir rockstar konseri olmadığını klasik ve caz müzik konseri olduğunun altını çizerim. o yüzden diyoruz ki bakınız albert long hall klasik müzik akşamları. orda salon her çarşamba dolu ama ben daha hiç kapıdan kalabalığı ittirerek girdiğimi hatırlamıyorum. çok zor değil, değil,değil.

bir de ek olarak konseri öncesi verilen programdan bahsetmek istiyorum. tamam güzelce koroların başarıları söyleyenlerin isimleri hangi şarkılar çalınacak hepsi yazılmış. arkayı çeviriyoruz şeflerin biyografileri. yanlız klasik müzik şefine ayıp olmasın diye üç satır yazıp caz korosu şefine sayfayı feda etmek nasıl oluyor onu anlamadım. tamam diğerinin başından daha çok olay geçmiştir falan filan ama bu ayarsızlık inanılmaz kötü bir görüntü oluşturdu gözümde. resmen bi sayfa anlatmışlar da anlatmışlar. ikisine de eşit boyutta biyografi hazırlanıp koyulsaydı daha iyi olabilirdi.


evet anlattım rahatladım.şimdi bölümümün benden yapmamı beklediği amele işler dizisine dönebilirim.

18 Aralık 2010 Cumartesi

"MoneyGrabber" Fitz & The Tantrums

Eksen'in yeni gözdesi moneygrabber buradan download edilebülü

                       

17 Aralık 2010 Cuma

City Island

all about my mother

perşembe günü pür neşe mithat alamcığıma gittim ve all about my mother'ı aldım. uzun süredir izlemek istediğim bir filmdi evde cd'si vardı ama açılmıyordu. akşam gittim cd'yi taktım şöyle bir filmi kontrol ediyim derken bir de ne göreyim. ben bu filmi yıllar evvel televizyonda izlemiştim. filmi anlat deseniz anlatamam ama karakterleri özelliklerini hatırladım. bayağ da beğenmiştim filmi demekki adını hiç öğrenememişim. hazır 30yılda(!) bir film izlemeye fırsat bulmuşum çift dikiş yapmıyım dedim başka film sularına yelken açtım.

city island
tataaam. city island. imdb'de baktık fena görünmüyordu. Andy Garcia'nın başrolde olduğu film biraz biraz little miss sunshine hatırlatsa da pek eğlenceli. ailemiz: ıslahevinde gardiyan olan baba, sekreter anne, üniversitede kafa patlattığı sanılan ama aslında striptizci olan kızları ve obez kadınlara karşı fetişi olan ve zamanını daha çok internette geçiren oğulları...


çook güzel vakit geçirdim. bayağ bayağ komik sahneleri vardı. çok hafif pek leziz. andy garcia döktürüyor. Emily Moretimer'ın oyunculuğu biraz bana battı. Abartılı el kol hareketleri vardı. Evin babasının evlenmeden önce başka bir kadından olan, hiç görmediği ve tesadüfen çalıştığı ıslahevinde bulup eve getirdiği Tony ise film boyunca üzerine bir şey giymeden gezme rekoru kırdı.



bugün de the tourist'e gitmek için tam hazırlanıyordum ki kedilervekitapları okuyunca yoldan geri dönmek zorunda kaldım. ayrıca ateşle oynayan kız'a gitmem lazım ama önce kitap bitecek!

5 Aralık 2010 Pazar

28 Kasım 2010 Pazar

Yıllar Oldu Seninle İlgilenemedim Blog

women on the verge of a nervous breakdown

yazmayalı seneler geçmiş blog. bazen farkında gibiyken bazen zamanın ne ara geçtiğini fark edemedim.

daha çok boş vakitlerini kütüphane ve study'de geçiren bir insan olmak beni yordu. ayrıca daha hisarüstü ve taksimden ötesini göremedim. bi de arada ortaköye fransızca kursuma geçiyorum işte o da yollarda sürünmekle geçiyor.

aslında tatilden döneli bir hafta oldu ama gel bana sor. sanki 1 aydır burdayım.

bütüüüüüüüüüüün bu sıkıntıları bir kenara bırakırsak arada güzel şeyler olmadı değil.

mesela Opal konseri. kendilerine burada  biraz değinmiştim. Gel zaman git zaman albüm lansman konserini izlemek de nasip oldu. Konser istanbul live'daydı orası da aslında eski studio live.  Yeni bir albüm çıkarmış gruba gösterilen destek gözlerimizi yaşartmadı değil doğrusu. Onlar için büyük bir heyecan, şarkılarını sunuyorlar sonuçta fakat gelen kişilerin yüzde 80'i tanıdık vs.. Pek bir azınlıkta ama bir yandan pek bir şanslı hissettik konseri izlerken. İyi şanslar diyor kendilerine ve bir başka konser olayına geçiyoruz

sıradaki konser Korhan Futacı ve Kara Orkestra




korhan futacı denilince aklıma direk dandadadan geliyor. Bu projesini duydum ama dinledim mi? hayır. sonra büşra geldi ve "abiii çok iyiler gidiyoruz gelsene" dedi ben de baktım şöyle bir. herkes benzer şeyler söylüyor ozaman haydi bakalım gidelim görelim dedim. sanırım sahnedeki kişinin tek bir şarkısını dinlemeden gittiğim ilk konserdi kendimi de tebrik etmedim değil. (buaralar ilginç bir şekilde ilkleri yaşatıyorum kendime. mesela geçenlerde ayakkabı alırken tekini giyip tamam bu iyi dedim ve aldım. çok şok edici bir gelişmeydi çünkü o iki teki giyip mağazanın içinde 105 tur atmam gerekiyordu.)

neyse konsere gelirsek konser çok acayipti... adamlar peyote sahnesinde çıktı ve babalar gibi çaldı. o küçük sahneyi devleştirdi derler ya hıh aynen öyle. hiç kasamam demediler. olmadı bu yapamıyoruz demediler. bir ayin havasında geçti ve çıktığımızda sağ kulağımızı kurban etmiştik sanırım.

albüm böyle koy ve efkarlan havasında... çok damardan çok sert. beklenmedik anda alınmamalı...

işte gittikçe patates bir yer olan myspace linki:
http://www.myspace.com/korhanfutaci

ve işte bir haftanın daha sonuna geldik. sevgi saygı ve esenlikler...

***

reflection paper denilen olayı kim icat ettiyse kendisini bulup öldürmek istiyorum!
hocaların bizim de insan olduğumuzu anladığı anda eğitim sistemimiz düzelicek. ben buna inanıyorum!
sinemaya gitmek istiyorum! d&r alkım ve akmar üçlüsünde takılmak istiyorum.  nöölüür okul bi kaç hafta tatil olsun allahım nölür

20 Kasım 2010 Cumartesi

In the sun... in the sun...

It's Complicated

meryl streep steve martin ve alec baldwin'in başrollerini paylatığı it's complicated geçen sene vizyondaydı fakat zonguldak'a gelmemişti annem de çok üzülmüştü ben de bu sene dvd'sini aldım geçen gün beraber izledik.

jane (meryl streep) ve jake (alec baldwin) yıllar önce boşanmışlar jake karısından daha genç bir kadınla evlenmiş jane'de  kendine bir hayat kurmuş.(ama ne hayat.. oraya da ayrıca gelicem)

sonracıma bunların iki kız bi de erkek çocukları var. erkek olanın mezuniyeti sebebiyle bunlar bir araya gelme fırsatı buluyor ve hoop birden tekrar ilişki yaşamaya başlıyorlar. adam gayet emin bu sefer eskisi gibi olmayacağını düşünüyor ama kadını düşünceler alıp götürüyor. acaba gerçekten bitmeyen bir şeyler mi vardı ayrılık sonrası bir araya gelmeleri iyi mi kötü mü ya aynı şeyler bir daha olursa falan filan...

bir de muhteşem evini tekrar dizayn etmek için jane'in çalıştığı mimar Adam işin içine giriyor hoop...

film biraz uzundu ama gerçekten çok komik sahneleri vardı. bir daha zevkle izlenebilir. zaten meryl streep ayrı bir olay...



jane'in annemle bayıldığımız muhteşem evine gelirsek...







o mutfağa banyoya bittik bittik...

fotoğrafları http://hookedonhouses.net/2010/07/11/meryl-streeps-house-bakery-in-its-complicated/ dan aldım devamı da orada...

18 Kasım 2010 Perşembe

8 Kasım 2010 Pazartesi

Help The Aged


Aklıma geldi cuma akşamları ntv'de arka sayfa vardı. kanat atkaya ve can kozanoğlu beraber takılıyorlardı pek severek izlerdik. Kitap & dvd tanıtımları oluyordu konuklar da genelde pek lezizdi. sonra birden kayboldu.

 

müzik zevkimin şekillenmesinde temel programlardan biri de frekanstır. cnntürk'de cumartesi diye hatırladığım ama sürekli değişen günlere sahip bu programda şafak ongan röportajlar yapıp son müzik haberlerini ve klipleri paylaşıyordu. bi dönem kablolu yayınımız olmadığı için yabancı müzik nedir sorusuna temel oluşturacak cevaplar vermiştir bu program benim için. yeri ayrıydı çok severdim ama o da bi anda yayından kaldırıldı.

daha var belki ama şimdi bu ikisi aklıma geldi.
nereye gitti bu programlar hakikaten?





aa o değil de pulp bir araya gelip 2011'de bazı konserler verecekmiş. hem de tüm original elamanlar bir arada olup her dönemden şarkılarını seslendirceklermiş. ha ha harika bir haber.

help the aged

İki Kere İki Dört Romantizm


yine harika bir gece olacak bence. sabırsızlıkla bayram öncesi bu son konseri bekliyorum.

5 Kasım 2010 Cuma

28 Ekim 2010 Perşembe

Loveliest Mistake

mor ve ötesi doritos late night diye bir olayın içine girip haydarpaşa garında 360 derece çekimli bir klip yayınlamış.  Olayın başında rihanna var. onun klibine ulaşabilmeniz için yok doritos alcakmışsın arkadaki barkodu webcam'e okutcakmışsın bişiler bişiler... onla uğraşana kadar ohooo naptınız yahu. neyse bir gün elime cips paketi geçerse denerim.

mor ve ötesi dışında 4 grup daha var başka ülkelerden. onlar biraz rap gibi geldi hiç bulaşmadım. mor ve ötesini de sırf meraktan izledim. hani bu kliplerde niye hep solist var belki ben diğer elemanları görmek istiyorum diyorsanız gayet başarılı. bi de böle sanki kendi klibinizi kendiniz çekiyormuş havasına girip seviniyor insan.


http://www.doritoslatenight.com/

24 Ekim 2010 Pazar

Yaşıyorum Ölmedim

A Serious Man

Persona

The Social Network




evet yaşıyorum ama ne yaşama 5 dersim var 10 derse bedel. birinin ödevi biterken diğerini düşünüyorum. neyse bu konuyu açınca konuştukça konuşasım geliyor o yüzden kısa bir ara veriyorum. şöyle ki eve gitmeme de 3 hafta olduğu düşünülürse bu dönemler bana pek bulaşılmaması gerektiği gayet aşikar bence...

bu cuma tuğçayla birlikte sosyal ağ'a gittik. salonun dolu olmasını bekleyen ben gayet boş bir manzarayla karşılaşınca şaşırmadım değil. david fincher filmi sonuçta...

filmin konusundan az buçuk haberdardım. efendim facebook'un kurucusu mark zuckerberg nasıl oldu da bu site fikrini oluşturdu(!) süreç nasıl ilerledi kısmını kurmaca ya da gerçek haliyle izlemiş olduk. kendisi bu konu da pek memnun değilmiş duyduğum haberlere göre ama hakikaten  ortada  böyle bir loser gösterilme nasıl desem zavallı, asosyal, var olan tek arkadaşını ortada bırakan, hiç gülmeyen (ki yazın google mark bilmem ne sırıtmayan fotosu yok) bir karakter var.

eğer doğruysa evet kendisinden nefret ettik ama canlandıran  Jesse Eisenberg'e bir alkış...
en yakın arkadaş ve mağdur rolünde  Andrew Garfield'ı meğersem Boy A 'den(2007) tanıyormuşuz.
veee esas alkışlar justin timberlake'e... fragmanda adını görünce nee olamaz!! bu bir tesadüf olmalı dedik ama filmde karşımıza çıkınca gerçeği tüm çıplaklığıyla gördük.

Gerçekten!!
kendisi böyle bir yaşlanmış bir olgunluk gelmiş haliyle ve en önemlisi rolünün hakkından gelmiş. Sanki o bizim justin değil de gerçekten sean parker'dı.

film 2.5 saat sürüyor.

çekimler güzel ama hikayede her hangi bir aksiyon ya da bilinmezlik olmadığı için flashbackler forwardlarla tempo yakalanmaya çalışmış. Çok dialog var bu yüzden de sıkılmak ve aynı zamanda arada bir kaybolmak mümkün.

david fincher değil de başka biri de yönetmen olabilirdi bence. sırf onun filmi diye büyük heyecanlar duymamak lazım.

filmde tek gerçek olanın zuckerberg'in kıyafetleri olduğu söyleniyor.

yine filmde davalı ikizleri canlandıran ve aslında tek kişi olan Armie Hammer ise bizim gossip girl'de bir dönem oynamış serena'dan para koparmaya çalışan dolandırıcı mı neydi tam hatırlamıyorum sallıyor olabilirim.

şimdi farkettim ekip de pek iddiasızmış be!

ama tabi muhabbeti bir süre döneceğinden avatarın bilmemkaç dakika eklenmiş yeni versiyonunu izlemek yerine ya da paranormal activity 2 yerine tercih edilebilir.

ve evet facebook'da saatler geçirmiş olabilirim!

15 Ekim 2010 Cuma

Dünyanın en tatlısı!



çocukların hayalgücü tartışmasız hepimizden geniş ama bunu dışavurumları çok tatlı değil mi?

Klasik Müzik Akşamları


albert long hall okulun en sevdiğim binası. dışı kadar içi de güzel tek yer bence. neyse geçen çarşamba klasik müzik konserleri başladı da şu güzel binaya girmeye başladık. çarşamba akşamları saatli binayı görmelisiniz. yaş ortalaması 40. kadınlar inanılmaz süslü erkekler çok şık. çoğunlukla bu insanlar statüsü yüksek kişiler hepsi genellikle birbirlerini tanıyorlar ve kapıda konuşup konserler başlayana kadar içkilerini yudumlayıp muhabbet ediyorlar. biz de ezik öğrenciler kot ve tişörtle niye geldim ben yaa of daha mı güzel şık bir şey giyinseydim diye düşünüyoruz.

açılış okulun tarihi orguyla yapıldı. viyanalı 3 kişilik bir ekibi izledik. iki soprano bir de orgu çalan kişi vardı. şimdi orgdan biraz bahsetmek istiyorum. copy paste from http://www.klasikmuzik.boun.edu.tr/tarihiorgumuz.php adamlar başlık bile açmış bunun için yani.

Boğaziçi Üniversitesi, Albert Long Hall Kültür Merkezi’ndeki org, bugün müze değeri taşıyor. Bir zamanlar Orta Doğu ve Balkanlar’daki en büyük org olarak nitelenirdi. Büyüklük derecesi klavye katlarına göre mi, rejister sayısına göre mi, bu tartışmalı. Ancak şu anda St.Antuan kilisesiyle birlikte kentin en görkemli çalgıları olduğu kesin.

...

Albert Long Hall’deki org, belki de dünyada eşine ender rastlanır bir konumda. Üç katlı klavyesi ve oturma yeri sahnenin ortasında yer alıyor. Boruları binanın duvarına monte edilmiş. Böylece dünyasal hizmetlere açık, konser salonunun parçası olarak işlev görmeye hazır bir çalgı.


...


Üç katlı bir klavye; konsolun üstüne raptedilmiş iki taraflı kumanda düğmeleri, (rejisterler-ilgili sesi açan sürgülü kollar); aşağıda ise kocaman tahta pedaller. Binanın zemin katında hava komprasörü yer alıyor. Sahnenin sağında, yukarıda borular var. En uzun borunun boyu 6 m. En küçük ise 15 cm. 1600 adet boru var. Üç kat halinde.


orgun fotoğrafını bulamadım ama böyle hakkaten 3 katlı tuş takımı bulunan üzerinde iki taraflı bolca düğme bulunan çok acayip bir şey. daha efsanevi olanı ise çıkardığı ses. aynen kendinizi kilisede o dönemde hissediyorsunuz.

konserde ara verilince millet sigara içmeye gitti hemen benim yanımda da bir çift vardı. aralarındaki konuşmaya misafir oldum ben de napıyım. kız isimlerimizin içindeki harflerin kişiliğimizi etkilediğinden bahsediyordu sonra bir tanıdıklarının çocuklarına böyle eski tarzda bir isim koyduklarından bahsetti. aslında ikinci alternatif ipek'miş. eski tipte bir isim koyulmasını onaylamadığını söyledi çocuk da döndü kıza " nee ipekten bin kat iyi ipek ne yaaa. bisürü ipek diye arkadaşım var" dedi. kafasına çantamı geçirmek istedim o an evet.

12 Ekim 2010 Salı

Akbank Caz Festivali



akbank caz festivali 20. senesinde sarp maden 4'le okulumuza konuk oldu. zevkle izledim çok başarılılardı. salonu dolu görmek güzeldi. kapıda babylon dergisini beleşe toplamak güzeldi:p bu hafta klasik müzik konserleri başlıyor oley...

ödevlerden nefes alamıyorum ayrıca çok sıkıcı insanın aklında sürekli yapması gerekenler listesi bulunması. ağız tadıyla bir yemek bile yiyemiyorsun.

fransızca başladı. hem de çok güzel başladı. aman nazar değmesin ho ho ho!

10 Ekim 2010 Pazar

hollywood'u nasıl ele geçirdik?

ödev yapmanın vermiş olduğu sıkıntıyla imdb alemlerine dalan ipek'in karşısına çıkan garip sahne


imdb'yi 5 kere refresh edip tekrar bakmam inanmayıp google'a yazıp tekrar bakmam. kenan imirzalıoğlu sayfasına girmem ve...

spartacus- ezelus

study'deyim kahkaha atmamak için zor tutuyorum kendimi. püü imdb artık iyice gözümden düştün. açık bırakırsan işte böyle türkler yavaş yavaş ele geçirir.

ayhh karnıma ağrılar girdi puhahaha

7 Ekim 2010 Perşembe

beowulf neden bu kadar uzunsun

the girl with the dragon tattoo


okul başladı başlayalı adam gibi yazamadım.istanbulda hiçbir şeye fırsat bulamıyorum adeta! okul da öle bi hızlı başladı ki neye uğradığımı şaşırdım. ilk olarak ejderha dövmeli kız'a gittim capitol'de. isveç yapımları seviyorum yavaş yavaş.

filme gelirsek çekimler çok da şahane değildi ama oyuncuları çok beğendim. kitap uyarlamalarında kitaptaki karakteri sinemada kim canlandıracak sorusu hep kafa kurcalamıştır ve çoğu zaman hayal kırıklığına uğratmıştır. özellikle bu filmde lisbeth salander cuk diye oturmuş. ( hollywood versiyonunun çekilecek olması ve her avrupa yapıma bu muamele çok sıkıcı)

filmde kitaptan farklı bir senaryo olması beni herzamanki gibi sinir etti. bu şekilde karakterlere pataküte dalıp kimisini yok edip kimisini ortaya çıkarmak arada bir sadakatten ödün vermek tadımı kaçırıyor açıkçası

filmekimine bilet bulamamak...


bu ay altyazı aldım ve sinema dergisinden daha güzel evet...

mithat alam'la tanıştım ayrıca ne diyosun? çok ilginçti sinefil toplantısına katılıyım dedim ve işler ciddileşti sanırım. ayrıca bergmanlar murakamiler havada ucuştu ve kendimi gayet cahil hissettim. bu insanlar 5sene önce izledikleri filmi bu kadar iyi nasıl hatırlıyor dedim sürekli şaşırdım da şaşırdım.

5 Ekim 2010 Salı

Let's start a band

Put a ribbon round my neck and call me a libertine
I will sing you songs of dreams I used to dream
I will sail away on seas of silver and gold
Until I reach my home
Give me a guitar and I'll be your troubadour
Your strolling minstrel 12th century door to door
I don't know anymore, if that feeling is past will it last
Oh, how can you be sure?
And how do I know if you're feeling the same as me?
And how do I know if that's the only place you want to be?
Give me a stage and I'll be your rock and roll queen
Your 20th century cover of a magazine
Rolling Stone here I come, watch out everyone, I'm singing
I'm singing my song
Give me a festival and I'll be your Glastonbury star
The lights are shining everyone knows who you are
Singing songs about dreams about hopes about schemes
Ooooh, they just came true
And how do I know if you're feeling the same as me?
And how do I know if that's the only place you want to be?
 
And if you want it too, then there's nothing left to do:
Let's start a band

And if you want it too, then there's nothing left to do

25 Eylül 2010 Cumartesi

Ejderha dövmeli kız


bir gecede okunacak kadar sürükleyici kitap elime almayalı uzun zaman olmuştu. biraz da benim tembelliğimden kitabı bitirmem uzun bir sürece yayıldı ama kitap istenirse bir günde 600 sayfa okutacak kadar macera heyecan ve akıcı bir anlatım içeriyor. şu an da filmi de vizyonda. kitabın yazarı seri yayınlanmadan erken yaşta ölmüş o yüzden bu işlerin kaymağından pek yararlanamamış. seri 3 kitaptan oluşuyor. ikincisi ateşle oynayan kız ve üçüncüsü (adı biraz değişik) eşekarısının yuvasını tekmeleyen kız. okul açılmadan zorunlu olarak okuyacağım (!) kitaplar hariç bu senenin son kitabıydı. kapanışı iyi yaptım bence. çoh eyi oldu çoh da gözel oldu tağam mı:))

21 Eylül 2010 Salı

what now?


oh ohh gelsin house'lar... yedinci sezon da başladı ilk bölümü açtık aa bi baktık altyazıda pınar batum. lost bitti buna sardı galiba... hadi bakalım. genel olarak diğer house'lardan farklı bir bölümdü. çoğunlukla house&cuddy fanfinifinfon. ama en çok güldüğüm bölüm bence. wilson'ın pencerede sıkışması, patlatılamayan şampanya sonracıma beyin cerrahından saçma hareketler... özellikle 6.sezon son bölümü çok gerilerek izlemiştim ikisini arka arkaya izleyenlerde psikolojik tramvalar yaşanabilir bence. bir de ekipteki tüm kadınları kaçırdılar. cameron gittiydi en son busefer de 13'e baybay diyoruz. bi tane tıp öğrencisi gelcekmiş onun yerine. house ve cuddy hep böyle mutlu mu olcaklar ne bu ya derken sonda house patlattı yürümez bu iş diye. yürümesin tabi ne gerek var cıkcıkcık. ay okulda da izleyebilirim inşallah böyle düzenli.

20 Eylül 2010 Pazartesi

Hurts - wonderful life

british candır baldan tatlıdır. taze isim hurts ilk albümleri happiness'la karşımıza çıkıyor. Albüm kylie minogue'lu düete sahip güzel bir şarkı 'devotion' ı da barındırmakta. ( bu tarz hareketler görmek de ayrı bir güzel)

çıkış... 


HURTS - Wonderful Life (Official new version) [HQ] from skateshop berlin on Vimeo.

bir de ikinci klibe sahip sanırım albüm öncesi bu.


Hurts "Wonderful Life"
Yükleyen videohurts. - Öne çıkan müzik videolarını izleyin.

17 Eylül 2010 Cuma

Şu anki ruh halim...


... aynen üstteki hesap. yıllar evvel pireler berber iken muhtemel cnbce de bi film izlemiştim. durduk yere criticker'da rate atarken (!) aklıma geldi. siyah beyazdı bi kadın vardı ufak bi kızıyla apartman dairesinde yaşıyordu. sonra bunun bi sevgilisi vardı adam aslında ailesi tarafından başkasıyla evlendirilmek isteniyordu sonra kadının evine mailecek baskına mı ne gitmişlerdi. tabi bu baskın değil ziyaret de olabilir. ne sene ne hangi ülke ne oyuncu hiçbir şey hatırlamıyorum. hatta filmi şu anda konuşmadığım bir arkadaşım da izlemişti ama arayıp soramıyorum durum böyleyken  içim içimi yedi. çıkıcak bi yerlerden ama hadi bakalım.


bu da fazilet'e gelsin. ehimehi

Manic Street Preachers - (it's not war) just the end of love


10. MSP albümü postcards from a young man'in ilk çıkışı... klasik bir manic street preachers şarkısı...


Manic Street Preachers - "Just The End Of Love"
Yükleyen Mplay. - Diğer müzik videolarına göz atın.

ediiiiit: bu şarkıyı beğenen your love alone is not enough'ı da beğenir. nakaratlar kardeş sanki..

16 Eylül 2010 Perşembe

1999 ne muhteşem bir seneymiş

şuraya bakın. bir sene içinde bu kadar baba film çıkabilir mi ya? eğer o zamanlar aklıbaşında bir insan olsaydım sinemadan çıkmazdım herhalde. gerçi bu filmlerin ne kadarı türkiyeye geldi bilmiyorum.


dün gece sigara yanıkları'ndan bu siteyi gördüm ve iki gündür film rateleyip duruyorum. bir süre sonra hangi filme kaç puan verebileceğinizi gösteriyor ve tahmin genelde doğru oluyor. çok sevdim ben profilim bile var hatta bakıııın.

gandhi
slumdog millionaire'den sonra hindistan artık hiç ilgimi çekmeyen bi yer olmuştu. bu 3 saatlik filmi bir de televizyonda izleyince... hindistan mı yok almıyım.

girl, interrupted
son dönemki ruh halimle cuk oturan bu film ise en iyi angelina jolie filmi oldu izlediklerim arasında ki  kendisinden pek haz etmem. winona ryder bacım o duru güzelliğiyle dikkatimizden kaçmazken kendisinin beetle juice'daki performansı gözümüzün önünden gitmiyor. o gotik kıyafetler falan... ayrıyetten ryder'ı googlelayınca karşımıza değişik gerçekler ortaya çıktı mesela...


naman allahım edward scissorhands'de tanışan çift 3 sene takılmış ki o dönem ryder 20 yaşında. insanın 20 yaşında johnny depp'le çıkması gerçeği kalbimize bir ok saplıyor ve hayatımıza kaldığımız yerden devam etmeye çalışıyoruz.

bir de kendisi çalma hastalığına sahipmiş mağazalardan bayağ yürüttüğü olmuş. ben bu olayı gazetelerde okumuştum ama o dönem bu isim bana bir anlam ifade etmediğinden aklımda kalmamış. zavallı winona...

gazete demişken bugün gazetede gördüğüm kendini dexter sanıp kardeşini boğup öldüren küçük çocuğun şokunu atlatamadım.